Son yıllara kadar insanoğlunun temel arayışının yemek ve barınak arayışı olduğu söylense de, son zamanlarda yapılan araştırmalar bu temel ihtiyacın var olduğunu hissetme ve bağlanma ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Türkiye’deki vatandaşların durumu da böyle, anlaşılmak, kaale alınmak, umursanmak istiyorlar. Bunun için yıllar boyu mücadele verdiler, veriyorlar; hükümetin bazı adımları muhakkak onların içinde bir umut kırıntısı bırakıyor, bazıları ise umutlarını köreltiyor. Hükümet Akil İnsanlar Projesi ile halkı anlamaya, dinlemeye çalıştığı mesajını verdi. Akil Adamlar ancak halkı yargılamadan, suçlamadan (bazen ağır tahriklere rağmen) dinleyip anlamaya çalışırsa, halka doğrudan, içten ve samimi bir şekilde dokunabilirse halk anlaşıldığını hisseder. Aksine, sadece “bir şeyler” yapmış olmak için bir şeyler yaparlarsa bu halk tarafından muhakkak hissedilecektir. Bu yüzden bu süreçte samimiyet ve iyi niyet çok kritiktir. Türkiye böyle kritik bir süreçteyken Gezi Parkı eylemleri gündemi değiştirip, hükümetin samimiyetinin sorgulanmasına yol açtı.
İnsan çeşitli şekillerde var olduğunu hissedebilir, bir gruba dâhil olmak, herhangi bir amaç uğruna savaşmak gibi… Bazen kişiler bir diğer gruba muhalefet ederek kendi grubunun varlığını ispat ettiğini hissedebilir. Kimliğimizin, başka bir deyişle varlığımızın birileri tarafından reddi halinde yoğun bir utanç hissederiz ve bu derin utanç duygusu zaman içerisinde kendisini öfke şeklinde gösterebilir. Gezi Parkı eylemcileri, Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarından birkaç kelimeyi alıp kendilerini bu şekilde sınıflandırdılar, örneğin, sosyal medyada birçok kişi isminin başına “çapulcu”, “ayyaş” “tencere tavacı” gibi sıfatlar koydu. Diğer bir deyişle, olumsuz sıfatlarla da olsa kaale alındılar ve varlıkları onanmış oldu.
Açılan bir pankartta şöyle yazıyor: “BİZE GAZI SEN VERDİN. Bak buradayız! Sivil, iyi niyetli, hesapsız… Valla kusura bakma ama biz de varız! İsimler taktın bize, eyvallah! En çok ‘çapulcu’yu sevdik. Özgürlüğümüzün peşinde, bir olduğumuzu hatırlattın bize. Teşekkürler”
Kişilerin içinde gizli kalmış, ifade edilememiş ve birikip daha sonra patlamalara dönüşebilecek duyguların açığa çıkartılması gerekir. Toplumda var olan gerilimler ancak böyle rahatlatılabilir. Kişiler veya gruplar kendi kendilerini ifade etme ortamı bulamadıklarında veya muhatap alınmadıklarını, anlaşılmadıklarını hissettiklerinde yaşayacakları en küçük bir gerilim, şiddetli tepkiler vermelerine yol açabilir. İşte, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesi böyle bir gerilime yol açtı. Eskiden tinercilerin uğrak yeri olan Gezi Parkı’ndaki beş ağaç farklı kesimden birçok gence bir amaç uğrunda beraber savaşma zevkini tattırdı. Gezi Parkı’nda farklı ideolojilerden, görüşlerden bireylerin omuz omuza yürüdüklerini gördük. İlk başta, sanki farklılıklar bir potada erimiş gibiydi. Ancak daha sonra çoğu kişi kendi ideolojisini ve isteklerini belli eden çeşitli sloganlar attı, pankartlar açtı ve diğer görüşlere sahip vatandaşlar bundan rahatsızlık duydular. Örneğin, Kürt asıllı vatandaşlarımızın çoğu Onuncu Yıl Marşı’ndan, Ak Parti’ye oy vermiş vatandaşlarımızın bir kısmı “Tayyip İstifa” söyleminden rahatsızlık duydular.
Kriz dönemlerinde liderlerin davranışları çok büyük önem taşır; yapacakları en küçük bir hareket, söyleyecekleri herhangi bir kelime bile kitleleri harekete geçirebilir. Yine kriz dönemlerinde liderlere çeşitli yerlerden bilgi yığınları gelir, her lider bu bilgilerden bazılarını eler, bazılarına güvenir. Gezi Parkı olaylarının başında Başbakandan veya hükümetten gelecek yatıştırıcı ve kapsayıcı bir söylem, topluluğun öfkesini emip olayların bu noktaya gelmesini önleyebilirdi. Ancak toplanan kitlenin büyüklüğü ve dış basının tahrik edici yorumları Hükümetin Gezi Parkı olaylarını tehdit olarak algılamasına yol açmış olabilir. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın değerlendirmeleri genellikle tehdit ve güvenlik bağlamındalar.
Gerilim zamanlarda, kişiler tehdit altında olan kimliklerine ve ait hissettikleri gruba daha çok bağlanırlar, bunun yanında, karşıt gruplara olan önyargılar artar, karşıt grup üyelerini insanlıktan çıkarma ve gayrimeşrulaştırma çabalarına girebilirler. Gezi Parkı bağlamında düşünürsek, Gezi Parkı’nda farklı görüş ve gruplardan bireyler bir arada yürüdü, bu durum özellikle sosyal medyada birçok kişi tarafından farklılıkların bir potada eridiği şeklinde yorumlandı.
Aslında bu seferde yeni iki karşıt grup oluştu: Gezi Parkı eylemlerine destek verenler ve vermeyenler! Bu iki farklı görüşe sahip bireylerin bazıları gerek sosyal medyada gerek sokaklarda birbirlerine hakaret içerikli sözler söyledi. Hükümet karşıtı gruplar ve kişiler daha da muhalif, Hükümet yanlısı olanlar ise daha da yandaş oldu. Herkes sosyal medyada dolaşan milyonlarca bilgiden seçici algısının belirlediği bilgileri seçti. Yani kişinin hangi bilgiye itibar edeceğini bilginin güvenilirliğinden ziyade kişinin kendi inancı ile ne kadar tutarlı olduğu belirledi.
Kategoriler:Genel
Özledim o günler :). Tabi ilk zamanlarını, sonrası tam bir fiyasko. Olay üçüncü köprünün iptaline kadar gidince insanlar sorgular oldu.
BeğenBeğen