LOIRE VADISI SATOLARI

53

Güneşli bir Mayıs sabahı Paris’ten kiraladığımız arabayla Loire Vadisi’ne doğru yola çıktık.

Loire Vadisi, coğrafik olarak Fransa’nın ortasında yer alan, Paris’in güneybatısında, Tours ve Orleans şehirlerinin tam ortasından geçen ve vadiye adını veren Loire Nehri’ni merkezine alan 280 km uzunluğunda bir vadi… Özel arabayla Paris’ten iki buçuk saat sürüyor (Sürekli Orleans veya Tours tabelalarını takip edebilirsiniz.). “Fransa’nın Bahçesi” olarak nitelendirilen Loire Vadisi Paris popülerlik kazanıncaya kadar Fransa’nın cazibe merkeziymiş. Vadi boyunca yayılmış küçüklü büyüklü çok sayıda şato bulunuyor.

Daha Tours’a ulaşmadan yol boyunca yeşile doyuyor insan. Biz hem doğayla iç içe olmak, hem daha önceden gezmeyi planlamış olduğumuz şatoların ortasında kalması hem de Loire Vadisi’nin şaşalı dönemindeki havayı bir nebzede olsun yaşayabilmek adına bütçemize uygun bir şato-otelde kalmayı tercih ettik: Chateau de Perreux. Tours ile Orleans şehirleri arasındaki Nazelles bölgesinde yer alan küçük bir kasaba Perreux…

Cep telefonlarımızda bulunan navigasyon sayesinde otelimize ve şatolara ulaşmakta hiçbir problem yaşamadık. Otelimizin bahçesine girdiğimiz anda ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı anladık. Yolu kucaklamış yeşilliklerin arasından şatoya çıktık. Sırtını yamaca vermiş olan Perreux Şatosu üç katlı bir otel.

20140521_211410

Otelin ön bahçesi bir araba yolu ile bölünen iki kademeden oluşuyor. İlk kademede geniş bir çim alan ve ortasında bir süs havuzu var. İkinci kademeye geçmek için küçük bir patikayı ve yolun altındaki küçük bir tüneli kullanıyorsunuz. Mevsim ilkbahar olduğu için alt bahçe tam faaliyette olmamakla birlikte yeşil bir yürüyüş yolu, bahçenin sınırını belirleyen küçük bir göl ve yürüyüş yolunun sonunda açık yüzme havuzu bulunuyor. Havuzun hemen yanından geldiğiniz yola benzer bir patikayla tekrar otele dönüyorsunuz. Otelin lobisinin ve otoparkının bir kısmı bölgede sıklıkla rastlanıldığı gibi kayaya oyularak oluşturulmuş.  Sırtını ormana veren otelin arka bahçesinde de yürüyüş yolları mevcut. Tesisin alanı küçük olsa da keşfedilecek birçok noktası var. Perreux Şatosu’nda dolaşırken insan kendini Agatha Cristie romanında gibi hissediyor. Nitekim her odaya Loire Vadisi ile ilgili yazılmış, ağırlıkla polisiye romanlar bırakılmış. Odadaki eşyaların birçoğu orjinal. Otelin atmosferi bir hayli etkileyici, birçok duyguyu bir arada deneyimliyor insan; korku, merak, heyecan vb. Nasıl hissedeceğiniz tamamen hayal gücünüze bağlı, bir cinayet romanının kurbanı, ya da bir polisiyenin meraklı dedektifi veyahut trajik bir aşk hikâyesinin kahramanı olabilirsiniz.

1.GÜN

Yolculuğumuzun ertesi günü ilk durağımız olan Villandry Şatosu’na doğru yola çıktık. Villandry Şatosu bahçelerinin güzelliğiyle ünlü ve çok turist çeken bir şato. 16.yy’ın başlarında inşa edilmiş. Fransız devriminde şatoya el konulmuş. 19.yy başlarında Napolyon Bonapart’ın kardeşine verilmiş. Son olarak İspanyol bir doktor büyük paralar harcayarak şatoyu satın almış ve bahçeleri şimdiki haline getirmek için çokça emek vermiş.

33Villandry’nin estetik bahçeleri içerisinde gezmek saatlerinizi alabilir. Dekoratif sebze bahçesi, süs bahçesi, su bahçesi, şifalı bitki bahçesi, ormandaki labirent gibi çeşitli bölümleri var.29

Şatonun içerisinde gezerken bizden esintiler görmek mümkün. Örneğin, bir oda ağırlıkla Osmanlı Dönemi’ne ait tablolara ayrılmış. Özellikle eskiz Başıbozuk portresi görülmeye değer.

Bunun dışında bu şato çocuklara özgü bahçe kısmıyla, eski dönem oyuncaklarıyla ilgi çekici.

Bu bahçeleriyle ünlü şatodan çıkarken hediyelik dükkânından tohum almayı unutmayın.

20140521_115321

Villandry Şatosu’ndan sonraki durağımız Usse Şatosu. Loire Nehri düz bir ovayı pek çok koluyla irili ufaklı arazilere bölmüş. Hemen hemen tüm ova ormanlar ve üzüm bağlarıyla kaplı. Vadinin neresine giderseniz gidin yeşil sizi yalnız bırakmıyor. Villandry’den yola çıkıp Usse’ye vardığımızda gördüğünüz manzara karşısında kendinizi bir masal kitabının kapağını açarmış gibi hissediyorsunuz.  Girişten hafif bir rampayla çevresine hakim bir tepeye inşa edilmiş şatoya ulaşılıyor.

20140521_143539Usse Şatosu “Uyuyan Güzel’in Şatosu” olarak biliniyor çünkü Uyuyan Güzel masalının yazarı Charles Perrault, masalını oluştururken Kont Saumur’un misafiri olarak birkaç gün geçirdiği Usse’den esinlenmiş. Usse’nin içerisinde yuvarlak dar merdivenlerden çıkarak Uyuyan Güzel Masalı’nın canlandırmasının yapıldığı odalara ulaşılıyor. Her odada masalın bir bölümü canlandırılmış. Masal kısmı bitince şatonun kendi odalarına geliyorsunuz. Şatonun bahçesinde şapel ve şarap mahzeni var. Şapel çok etkileyi. Şarap Mahzeni ise ürkütücü. Şato bir mağara kompleksinin üzerine inşa edilmiş. Zamanında bu mağaralar şarap mahzeni olarak kullanılmış.

Birçok şatodan farklı olarak şapel ana binadan ayrı olarak inşa edilmiş ve diğer şapellere göre oldukça geniş, hemen hemen bir kilise ebatlarında. Kilisenin hemen arka kısmında da zamanında şato personelinin kaldığı mağara evler mevcut.

Usse’den ayrılıp bir Ortaçağ şatosu olan Azay le Rideau’ya doğru yola çıktık. Şato köy ile iç içe. Diğer şatolardan farklı olarak bahçesi çok geniş değil. Azay le Rideau nehrin üzerinde adeta adını aldığı kasabanın bekçisi gibi yükseliyor. Şato Tours ve Chinon arasındaki ulaşımın güvenliği amacıyla 16.yy’da inşa edilmiş. Daha sonra yüzyıl savaşlarında harabeye dönen Azay le Rideau, zaman içerisinde yenilenmiş. Şatonun etrafındaki su kanalları ve şatonun suya aksi görülmeye değerdi. Çıkışta köyün içindeki küçük pastaneden kruvasan almayı ihmal etmeyin.

49

2.GÜN

Perreux Şatosu’nda güneşli bir güne uyandık ve bahçelerinin namını duyduğumuz Valmer Şatosu’na doğru yola çıktık. Valmer’e giden yol üzerinde sıra sıra üzüm bağları ve yöresel şarap üretiminin yapıldığı mağara içine oyulmuş küçük şaraphaneler var. Bölgede şarap üretiminde hala geleneksel yöntem kullanılıyor. Fırsat bulursanız hatıralık ve koleksiyonluk birkaç şarap alabilirsiniz.

34Açık bir arazi üzerinden, ormanlıklardan ziyade çimenliklerin içinden geçerek Valmer’e ulaşılıyor. Araç parkı olarak kullanılan ağaç koridoru inanılmaz güzellikte. Ovaya hakim küçük bir tepenin üzerine kurulmuş olan Valmer kayaya oyulmuş bir şapel, küçük bir kır evi ve üç kattan oluşan teraslı bahçelerden oluşuyor. Esas Valmer şatosu bahçelerin en üst terasında sırtını vahşi bir ormana veren heybetli bir yapıymış. Daha sonraki yıllarda yanan şatonun yerine küçük bir kır evi yapılmış. Sahipleri hala mülkte yaşıyor.

35Valmer’in insanı içine çeken farklı bir ambiyansı var. İnsan kendini oranın bir parçasıymış gibi hissediyor. Güçlü bir mimariye sahip olmamasına rağmen Valmer şatosu manzarası, orman içerisindeki gezinti yolları ve taze havasıyla insanda derin izler bırakıyor.

Valmer’den ayrılmak zor gelse de zamanımız kısıtlı olduğundan bu muhteşem doğadan son bir nefes tadıp bir sonraki durağımız olan Amboise Şatosu’na doğru yola çıktık.

Amboise Şatosu’nu ziyaret etmeden önce şatonun tarihi hakkında birkaç farklı kaynaktan bilgi almakta fayda var. Zira şatonun tarihi oldukça derin.

20140522_121101Amboise Şatosu adını aldığı Amboise şehrine hâkim konumda bulunan ve Loire Nehri kıyısında konumlanmış ihtişamlı bir kraliyet şatosu. Paris popülerlik kazanmadan önce Amboise Fransız krallarının gözdelerinden biriymiş. Hatta dönemin kralı Leonorda Da Vinci’yi hayatının son yıllarında Amboise şehrinde ve sıklıkla şatosunda misafir etmiş. Mona Lisa’nın da bu dönemde Da Vinci tarafından Fransa’ya getirildiği ve ev sahibi kral tarafından satın alındığı söyleniyor. Şatonun mimarisini gözlemlediğinizde kraliyet şatosu ve derebeyi şatosu arasındaki fark çok net olarak gözlemleniyor. Şatonun mimari projeleri de dönemin kralı tarafından çizilmiş ancak çizimlerin tamamı hayata geçirilmemiş. 16.yy’daki din savaşlarının en kanlı anlarına sahne olan şato beklenenden çok daha erken bir zamanda kendi kaderine terk edilmiş.

20140522_11491120140522_123451Şatonun her birimi görülmeye değer ama özellikle Leonardo Da Vinci’nin mezarının içinde bulunduğu şapel, ana binanın çatısından Amboise ve Loire manzarası ve hediyelik eşya dükkânı mutlaka ziyaret edilmeli.

Amboise şatosundan kısa bir yürüyüş ile Da Vinci’nin son yıllarını geçirdiği, kral tarafından kendisine tahsis edilen Clos Luce Şatosu’na ulaşılıyor. Amboise Şatosuyla doğrudan görsel teması olan Clos Luce, bir şatodan daha çok kır evi mimarisinde inşa edilmiş. Da Vinci öncesine kadarki döneme erişkin çok fazla bilgi yok. Şato günümüzde Da Vinci ile özdeşleşmiş durumda ve Da Vinci müzesi olarak hizmet veriyor. Günün her saati çok fazla ziyaretçisi var. Şato mimarisinden ziyade yaşanmışlıklarıyla dikkat çekiyor. Özellikle Da Vinci’nin odası ve şatoya sonradan eklenen şapel tam bir görsel şölen.

Clos Luce Şatosu geniş bir bahçeye sahip, içinde klasik bir Fransız restoranın da bulunduğu bahçenin her köşesinde Da Vinci eserlerinin orjinaline sağdık üretimleri yapılmış. Yediden yetmişe bütün ziyaretçilerin sıkılmadan gezeceği bir yürüyüş yolu var. Şatonun Amboise manzaralı kafesinde çay içebilirsiniz.

17181Clos Luce’tan sonraki durağımız “Kadınlar Şatosu” denilen Chateau de Chenonceau idi. Chenonceau’ya diğer şatolara kıyasla daha çok vakit ayırmakta fayda var. Şatoyu Loire Vadisi şatolarının incisi olarak değerlendirebilirsiniz.

Chenonceau Şatosu ve bahçeleri çok büyük bir arazi üzerine kurulmuş. Araç parkından 10-15 dk lık bir yürüyüşle yüksek ağaçların çevrelediği bir yolda yürüyerek şatoya ulaşılıyor. Şatonun avlusuna geldiğinizde sağ ve solunuzda görsel bir şölen niteliğinde olan bahçeler mevcut.

Chenonceau Şatosu Loire nehrinin bir kolu olan Cher’in boynunda bir gerdanlık gibi nehrin iki yakasını birbirine bağlıyor. Bu şato hep kadınların olmuş ve kadınlar tarafından yönetilmiş. Şatoda iz bırakan kadınların en bilinenleri II.Henry’nin metresi, güzelliğiyle ünlü Diane de Poitiers ve karısı İtalyan Catherinde de Medici. Chenonceau Şatosu Diane de Poitiers’e kendisinden 20 yaş küçük sevgilisi II.Henry tarafından hediye edilmiş. Diane zamanında şato köprü fonksiyonunu kazanmış. Ne yazık ki Diane, Henry öldüğü zaman Henry’nin eşi Kraliçe Catherine tarafından Chenonceau’dan sürülmüş. Catherine de Medici ise İtalyan kültürünü şatoya getiren ve bahçelerini daha da güzelleştiren kişi olmuş.

25Şatoda iz bırakan bir diğer kadın III.Henry’nin eşi Louise de Lorraine… Louise kocasının erken ve beklenmedik ölümü karşısında derin bir depresyona girmiş ve şatonun bir odasını tamamen siyahlarla dekore ederek yas odasına dönüştürmüş. Bu yas odası hala görülebilir.

Şatonun içerisinde odalardan ve tablolardan ziyade Medici Galerisi ve mutfaklar dikkat çekiyor. Çok geniş, içeriği zengin ve fonksiyonel mutfakları var. Mutfakta kek kalıbı bile görmek mümkün. Şatonun içerisinden yeşil ve mavi kombinasyonu muhteşem bir manzara sizi bekliyor.

Şatonun dışında Catherine’in bahçesi, Diane’in bahçesi, labirent, 16.yy çiftliği, yeşil bahçe, bitki bahçesi, şarap fabrikası, oyun alanları ve kıyafet ve heykel müzeleri var. Her biri ayrı ayrı görülmeye değer.

3.GÜN

Loire Vadisi’ndeki üçüncü günümüzün ilk durağı Loire vadisinin en ihtişamlı ve en büyük şatosu Chambord. Chenonceau ne kadar zarif ve samimi ise Chambord o kadar soğuk ve mağrur bir şato. 16.yy’da I.François ‘nın av köşkü olarak inşa edilen ve 25 yılda biten şato tamamıyla Rönesans esintileri taşıyor. 2Şatonun planını Leonardo Da Vinci’nin çizdiği yönünde tahminler var. Nitekim şatonun içerisinde ünlü Da Vinci merdivenlerini görebilir ve kullanabilirsiniz. Da Vinci merdivenleri birbirinin içine gömülmüş üst üste iki sarmal olarak yapılanmış. Birini kullanan kişi diğerini kullanan kişiyi başlangıç ve bitiş hariç görmüyor.  Chambord’un 365 bacası ve 426 odası var. Her baca bağımsız bir şömineye bağlanıyor ve tam bir mimari şaheser. Chambord’un içindeki şahane tablolar, ihtişam, lüks gösteren mobilyalar ve dekor da görülesi. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse ben “Valmer”i “Chambord” a değişmem.

Chambord çok geniş ve dümdüz bir arazi üzerine kurulmuş. Arazide sürekli gezen atlı polisleri görebilir ve onlarla fotoğraf çektirebilirsiniz. Ayrıca şatonun dışına inşa edilmiş olan kiliseyi de gezmeyi unutmayın.

40Günün ikinci durağı Cheverny Şatosu. Çizgi film karakteri Tenten’in şatosu olarak bilinen Cheverny 17.yy’da inşa edilmiş. Şato sahiplerinin fotoğraflarını şatoyu gezerken görebilirsiniz. Şatonun içerisi diğer gördüğümüz şatolara kıyasla daha modern izler taşıyor. Dönemin krala yakın markilerinden bir tanesine bizzat kral tarafından hediye edilen Cheverny talihsiz bir aşk hikâyesi ile anılıyor. Kralın verdiği bir davete katılan marki majestelerinin aralarında samimiyete güvenerek yaptığı bir şakadan gururu kırıldığı için daveti erken terk ediyor. Ancak vakitsizce şatoya dönen marki karısını(markizi) ve onun eğitimi için tuttuğu soylu genci aynı yatakta yakalıyor. Hem markizi hem de soylu genci öldüren marki büyük bir bunalım geçiriyor.

Cheverny’nin inanılmaz genişlikte bir bahçesi, daha doğrusu ormanı var. İçerisinde golf arabaları ile dolaşıp şatonun gölünde küçük bir tekne turu yapma şansına sahipsiniz. Ormanın el değmemiş doğası büyüleyici. 44Şatonun sahipleri dönem dönem dünyanın çeşitli yerlerinden getirdikleri birçok ağaç türüyle bahçeyi zenginleştirmişler.

Bahçenin bir kısmında ikamet eden onlarca Tenten köpeğini seyredip Tenten müzesini ziyaret edebilirsiniz. Bence Cheverny’e girişte her şey dâhil bir bilet alın ve kafesinde mutlaka bir şeyler atıştırın.

Günü ormanın içine gömülmüş küçük bir ortaçağ şatosu olan Troussay ile kapattık. Loire vadisinin en küçük şatosu olan Troussay en el değmemiş şatolardan biri. Hâlihazırda ziyarete açık olmasına rağmen herhangi bir düzenleme yapılmamış ve hemen hemen her bölümü orjinalliğini koruyor. İki kattan oluşan küçük şatonun üst katında hala malikleri yaşarken alt kat orijinal eşyaların bulunduğu giriş katı ve zamanın ev halkının günlük yaşamının tasvir edildiği avlu ziyarete açık.

4.gün

Şato turumuzu dönüş rotamızda bulunan iki şato ile tamamlıyoruz. Bunlardan ilki bir kraliyet şatosu olan Blois. Blois şatosu Blois şehrinin merkezinde yer alıyor. Amboise din savaşları sonunda kana bulanınca dönemin kralı çareyi Blois’e taşınmakta bulmuş. Blois’de dört farklı dönem mimarisi bir arada. Şatoda geniş bir sergi alanı mevcut. Şato çok büyük olmasına rağmen çoğu kısım ziyarete kapalı. Şatonun içerisinde kendinizi kral gibi hissedebileceğiniz bir taht tecrübesi yaşayabilirsiniz.51

Loire Vadisi gezimizin sonunda Beauregard Şatosu’nu ziyaret ediyoruz. 16.yy’da inşa edilmiş bir Rönesans şatosu olan Beauregard’ın kartpostal gibi görünen bahçesinden geçerek malikâneye ulaşılıyor. Biz zaman kısıtlı olduğu için bahçeye hak ettiği zamanı ayıramadık. Malikânenin girişinde duvarı boydan boya kaplayan Kanuni’nin portresi ile karşılanıyorsunuz. Malikânenin merkezinde portreler salonu var. Salon 17.yy da dönemin çeşitli alanlarda güç sahibi olan 367 kişinin portresi ile çevrelenmiş. Mülk sahibi olan aile nesiller boyu portreler konusunda çalışmaya devam etmiş. Portreler arasında Kanuni, Barbaros Hayrettin, I. Selim, II. Selim gibi aşina olduğumuz isimlere de rastlayabilirsiniz.IMG-20141217-WA0005

Son olarak, neredeyse her şatonun hediyelik dükkânından o şatoya özel hatıra parası alıp bunları koleksiyon haline getirebilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s