Güney Fransa uçsuz bucaksız lavanta tarlaları, uzun çınar ağaçlarının oluşturduğu yemyeşil ağaç koridorları, provansal taş evleri, sıra selvileri, sakin insanları, insanı zaman makinesinden geçmiş hissettiren tepeye kurulmuş tarihi kasabaları, tereyağ kokulu kruvasanları, turkuaz renkli denizi ile eşimle birlikte emekliliğimizi geçirmek istediğimiz yerlerin başında geliyor. Fransa’nın güneyini bu kadar sevmişken burası ile ilgili bir yazı yazmamak olmazdı!
Öncelikle bu yazının sade bir gezi yazısı olmayacağını, tarihle ve biraz da psikolojiyle harmanlanacağını; dolayısıyla uzun olacağını söyleyeyim. Sizi fazla sıkmamak için yazıyı bölümlere böldüm.
Genel İzlenimlerim
- Bizde Fransız insanının soğuk ve mesafeli olduğunu, İngilizce bilseler bile konuşmadıklarını söylerler. Belki bazı durumlar için doğrudur fakat benim deneyimlerim bunun tersini gösteriyor. Bizim karşılaştığımız Fransızlar oldukça sıcak kanlı, sevimli ve yardımsever insanlardı. Hatta Paris’e ilk gittiğimizde, Fransız bir adam metroya kadar valizimizi taşımıştı. Buna ek olarak, Türkiye’nin gündemi ile oldukça ilgililer. Onlarla birçok konuda oldukça eğlenceli sohbetler edebiliyorsunuz.
- Kendi çocukları da sıcakkanlı ve sınırlara saygılı. Geçen yaz yaptığımız uzun Fransa gezimizde çocuklarımızı sıklıkla parklara götürdük. Parklarda -aynı dili paylaşmamalarına rağmen- çocukların nasıl da güzel oynadıklarına şahit olduk. Türkiye’de çocuklarımı parka götürünce hep tetikte oluyorum. Başka bir çocuk zarar verir mi, biri kaçırır mı, güvenli olmayan bir yere giderler mi diye. Ancak orada çocukların birbirlerine ne kadar saygılı olduğunu görünce şaşırıp kaldım. Çocuklarımı daha özgür bırakabildim. Bu hem bana hem de çocuklarıma iyi geldi.
- Ülke genel olarak y-e-m-y-e-ş-i-l. Gözün alabildiğine düzlükler, çiçekler, yeşillikler ve sular var. Bizde (özellikle büyük şehirlerde) peyzaja çokça bütçe ayrılıyor ve sürekli bir düzenlenme var. Fransa’da peyzaj daha özensiz, doğal bir yeşil var. Kendiliğinden büyüyecek bitkiler ekip, çok para ve emek gerektirmeyecek şekilde bir düzen kurmuşlar.
- Güney Fransa’da özellikle Provence’da su çok temiz. Suyu içebiliyorsunuz ve banyo yaptığınızda saçınız ve cildiniz yumuşacık oluyor. Cote d’Azur’da denize girmek çok keyifli. Kimse kimsenin sınırlarına girmiyor, dolayısıyla plajda kalabalıktan rahatsızlık duymuyorsunuz.
- Güney Fransa’da insanlar –bence- fazlaca yavaş. Ya da ben çok hızlıyım. Bazen sadece bir kurabiye almak için uzunca bekliyorsun. Zaman sanki orada yavaş akıyor.
- Kendi kültürel ve tarihi miraslarını pazarlamayı çok iyi biliyorlar. Her şeyin bir festivali var. Tarihi olan her şey çok düzgün korunmuş olduğu için turizm gelirleri çok yüksek. Bizim tarihi yapılarımız çöp içinde, biz bile gezemiyoruz (büyük şehirlerdeki popüler yapılardan bahsetmiyorum).
- Fransa’da kamuya açık alanlarda ibadet yasak. İbadet edenleri uyarıyorlar fakat çoğu zaman uyarmadan önce ibadetin bitmesini bekliyorlar.
- Oranın gençleri tatillerini doğa sporları ile harmanlıyor. Kamp yapmak, kanoya binmek, trekking yapmak gibi… Çocukları ile gezmekten çekinmiyorlar. Fakat gezerken oldukça rahat kıyafetleri tercih ediyorlar. Nerede aşırı makyajlı, süslü birini görsem bakıyorum Türk J
- Kadınları gerçekten çok zarif. Kilolu insana nadiren rastlıyorsunuz. Ayrıca çok güzel giyiniyorlar. Yaşlı kadınlar bile zarif ve özenli. Kıyafetleri ve takıları da çok zarif ancak pahalı.
- Hamurişi, et ve süt ürünleri çok lezzetli. Yeşil ve düzlük bir ülke olduğu için hayvanları sağlıklı.
- Öğle yemeği 12:00-14:30, akşam yemeği ise 19:30-22:00 arası oluyor. Bu saatler dışında yemek yiyebilirsiniz ancak kalitesini sorgulamanız gerekir. Ayrıca (eğer popüler bir yere gidecekseniz) akşam yemeği için mümkünse bir gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.
- Fransızca’da “eline sağlık” diye bir kavram yok. Bu da bizim güzelliğimiz.
- Fransa’da aroma terapi yağları ünlü. Dünyanın farklı yerlerine de buradan gidiyor. Eğer aroma terapi ile ilgiliyseniz kaçırmayın derim.
- Herkesin işini severek yaptığı aşikâr. Bizde neredeyse herkesin gözü yükseklerdedir. Hakkının yendiğini, aslında bambaşka yerlerde olması gerektiğini düşünür. Orada ise, asgari ücretli bir kişinin bile refah seviyesi yüksek olduğu için mutlu gözüküyor. Tarımda kullanmak için Türkiye’de görmediğim farklı makinaları var. Çiftçiler ve köylüler gün içinde tarımla uğraşırken, akşam şık giyinip yemeğe gidiyorlar.
- Herkesin üniversite okumak gibi bir derdi yok. Üniversite okumadan da para ve saygınlık kazanabiliyorlar.
Ne zaman gidilir?
Lavantaları mor ve açılmış haliyle görmek için 15 Temmuz ile 15 Ağustos tarihleri arasında gitmelisiniz.
Cannes Film Festivali her sene Mayıs ayı içerisinde gerçekleştiriliyor, ancak net tarih her sene değişiyor. Bölge yazları birçok festivale ev sahipliği yapıyor. Eğer kalabalığı, hareketi, yüzmeyi bir de lavantaları seviyorsanız bölgeye kesinlikle yazın gitmelisiniz.
Bahar aylarında yağmura yakalanma olasılığı yüksek olabilir ancak yeşilin en güzel tonlarını görürsünüz. Yağmurdan sonraki temiz havayı koklayarak yemyeşil düzlüklere ve gelincik tarlalarına bakmak harika oluyor. Açıkçası ben Güney Fransa’ya kışın gitmeyi tercih etmiyorum, çünkü kırlarda koşturmak, açık havada uzun yürüyüşler yapmak mümkün olmuyor. Yine de fiyatlar daha uygun, bölge daha sakin oluyor.
Ne kadar zaman ayırmak gerekir?
Cote d’Azur yani kıyı kısmını gezmek için en az üç gün, Provence bölgesini gezmek için en az dört gün, batı kısmını gezmek için en az üç gün ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Tabii, sizin gün sayınıza göre tatil planı değişebilir. Olmaz diye bir şey yok! Aşağıya yoğun bir örnek plan bırakıyorum.
Yukarıdaki plan ilk gelenler ve yorulmaktan çekinmeyenler için uygun olabilir. Yazmadığım çok yer var elbette. Ancak benim yazmadığım fakat atlamak istemeyebileceğiniz bazı yerler: St. Tropez, Cannes, Orange, L’Isle sur la sorgue, Chateneuf du Pape, Sault, Nimes, Montsegur Kalesi. Zaten yazıda bu yerlerden de bahsedeceğim. İlginizi çekerse listeye ekleyebilirsiniz.
Nasıl gidilir?
Türk Hava Yolları’nın Nice, Marsilya ve Toulouse seferlerinden birini seçip rotanızı ona göre belirleyebilirsiniz. Bence en güzel seçenek uçakla Nice’e inip Cote d’Azur’u gezip, Provence’a devam etmek ve ardından Toulouse tarafını gezmek. Böylece dönüşü de Toulouse’dan yapmış olursunuz. Eğer Toulouse tarafını görmesem de olur diyorsanız, uçakla Marsilya’ya inip dönüşü Nice’den de yapabilirsiniz. Böylece ilk önce Provence’ı sonra Cote d’Azur’u görmüş olursunuz.
Nasıl gezilir?
Güney Fransa’nın tadını çıkarmanın en güzel yolu araba kiralamaktır. Böylece hem zaman kısıtlamanız olmaz hem muhteşem doğanın tadını çıkarabilirsiniz hem de trenin veya otobüslerin ulaşmadığı yerlere ulaşabilirsiniz. Cote d’Azur’un kıyı kesimlerini tren ile gezip ardından araba kiralayıp Provence’a devam etmeniz de mümkün.
Araç Kiralamanın Püf Noktaları
- Öncelikle güvenilir ve yaygın bir araba kiralama firması bulmalısınız. Europcar, Hertz, Avis, Enterprise gibi…
- Gezi planını yapar yapmaz arabanızı internet üzerinden ayırtmalısınız. Eğer araba kiralama işlemini gezeceğiniz yere indikten sonraya bırakırsanız arabasız kalabilir veya fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalabilirsiniz (Gerçi Euro’nun durumuna bakınca her şekilde fahiş fiyat ödemek zorunda kalacağız artık).
- Fransa’ya gideceğiniz tarihlerin onların bayramı veya tatili olmamasına özen gösterin. Bu şekilde hem kiralayacağınız araba daha ucuz olur hem seçenekleriniz daha çok olur hem de trafiğe takılmamış olursunuz. Onların tatil zamanı (hele Paskalya’da) uzun trafik kuyrukları olabiliyor.
- Kredi kartınıza Euro limiti açtırmanız maddi olarak avantajınıza olacaktır. Ayrıca kredi kartınızın limitinizin yüksek ve açık olması gerekir. Çünkü araba kiraladığınız zaman kredi kartınızdan provizyon çekecekler. Bu fiyat genelde araç kiralama ücretinizin 1.5 katı kadar oluyor. Aracı teslim ettiğinizde kredi kartınızdan almış oldukları fazla ücreti geri ödüyorlar. Hep aynı firmadan araç kiralarsanız aldıkları provizyon ücretini düşürüyorlar. Son olarak, sürücünün kredi kartından provizyon alıyorlar. Başka birinin kredi kartını kabul etmiyorlar.
- Kiralayacağınız aracın kasasının bavullarınızı alması gerekiyor. Çok büyük parçalar, küçük bir arabada sıkıntı çıkartabilir.
- Araç kiralama ücretinin yanında ek olarak navigasyon, bebek koltuğu, kaza sigortası gibi ücretli seçenekler de oluyor. Navigasyon kullanabiliyorsanız, navigasyon da alabilirsiniz. Ancak zaten birçok yeni arabada navigasyon olduğu için, navigasyon istemeseniz de araçta mevcut olması muhtemel. Kaza sigortasını temel olarak muhakkak almanızı tavsiye ederim.
- Aracı aynı yerden alıp aynı yere bırakacaksanız, kilometre kısıtlamanız olabilir. Belirli bir kilometreyi geçerseniz, yüksek bir ücret ödemek zorunda kalırsınız. Biz bunu Kuzey Fransa gezimizde acı bir şekilde tecrübe etmiştik. Dolayısıyla aracınızı kiralarken “unlimited kilometre” yani “sınırsız kilometre” olmasına özen gösterin.
Benzin Alma, Park Yerleri ve Otoban Ücretleri
- Ben genelde googlemaps aracılığı ile gideceğim yerlere en yakın park yerine bakarım ve navigasyona direk orayı hedef gösteririm. Çok büyük kolaylık olur. Orada yer yoksa, rotamı diğer en yakın parka çeviririm.
- Fransa’da mavi çizgili yerler “resident” dedikleri oranın yerlilerine aittir. Beyaz çizgili yerler ise herkesin park edebileceği yerlerdir. Beyaz çizgili yerlerin yanında “Payant” yazarlar. Buralara aracınızı park ettikten sonra yakınlardaki otomatik park makinasından kalacağınız saate göre ücret ödeyip aldığınız fişi aracınıza koyarsınız.
- Bazen park yerlerine girerken size bir fiş verirler. Çıkışta bu fişi ödersiniz. Fiş almıyorsanız ya ön ödemelidir ya da ücretsizdir.
- Otobanlarda nakit veya kredi kartıyla ödeme yapabilirsiniz. Eğer önden fiş alıyorsanız çıkışta ödersiniz. Fiş vermiyorsa o esnada ödemeniz gerekiyor demektir. Tavsiyem yanınızda bozuk para ve kredi kartı bulundurmanız. O esnada uzun süreler arkadaki aracı bekletmek gerginlik yaratabilir.
- Benzin alırken de iki seçeneğiniz var. Otomatik ödemelerde önce kredi kartınızı sokarsınız ve şifrenizi girersiniz, o sizden provizyon alır. Sonra benzininizi kendiniz istediğiniz kadar doldurursunuz. Kredi kartınızdan doldurduğunuz benzin kadar ücret alırlar. Yani kredi kartınızı tekrar sokmanıza gerek yoktur. Otomatik makine olmadığı durumda içeri girer, görevliden yardım rica edersiniz. O sizin benzin pompanızı açar, doldurduğunuz kadar ücreti içerideki görevliye ödersiniz.
Ve macera başlıyor…
Kategoriler:Genel
1 reply »